Muş’un kuzeybatısındaki Karke [Bazmasar, Ciligöl] Dağı’na yaslanan ve 38° 57’ Kuzey enlemi, 41° 11’ Doğu boylamında yer alan Surp Garabed Manastırı, yalnızca, merkezinde Daron bölgesinin bulunduğu beylikte kurulmuş ilk manastır değil, aynı zamanda, Batı Ermenistan’ın en büyük ve en önemli manastırlarından biri, ve kuşkusuz, en ünlüsüdür. Bunun nedeni, 4. yüzyılın başında, vaazlarıyla, Kral IV. Dırtad’ın ve krallığının Hıristiyanlığa geçmesini sağlayan Aziz Krikor Lusavoriç’in, Ermeni Kilisesi’ni yeniden kuruşunun hikâyesini ölümsüz kılmasıdır. Lusavoriç’in vaazlarının kökenleri, kurduğu ilk kilisenin inşa edildiği yer olduğu düşünülen, Hıristiyanlık öncesi dönemde Ermenistan’ın en önemli tapınaklarından biri olan Aşdişad’ın da (bkz. no. 57) bulunduğu bu bölgededir. Aziz Krikor, yanında hediye olarak getirdiği, Aziz Garabed’in ve Aziz Athenogenes’in röliklerini, Aşdişad yakınlarında yer alan, Doğu Fırat yani Aradzani [Murat Suyu] Vadisi’nin kuzey tarafındaki Surp Garabed Manastırı’na ve güney tarafındaki Surp Hovhannes Manastırı’na (bkz. no. 56) bağışlamıştır.
Bu bölgede ve birçok diğer bölgede, Aziz Krikor’un soyundan gelenlere ve Kilise’ye önemli ayrıcalıklar tanınacak, Aşdişad ise Ermeni Kilisesi’nin –hepsi Lusavoriç’in ailesinden olan– ilk önderlerinin makamı olarak kalacaktır. 5. yüzyılda, Daron, Ermeni Krallığı’nın ordusuna komutanlar veren Mamigonyanların mülküydü; bu aile, 4. yüzyıldan beri Aziz Krikor’un ailesiyle ittifak halindeydi. Bu iki aileye mensup olan ve doğrudan doğruya Lusavoriç’in soyundan gelen Katolikos Büyük Aziz Sahag (387-438), Daron’da doğmuş olan Aziz Mesrob Maşdots’la birlikte, Vramşabuh’un hükümdarlığı döneminde, 405 yılı civarında Ermeni Alfabesi’ni oluşturmuştur. Daha sonra, 428 yılında Kral IV. Ardaşes’in tahttan indirilmesinin ardından, Aziz Sahag’ın torunu Vartan Mamigonyan, Perslere karşı sürdürülen genel ayaklanmanın başına geçer ve 451 yılında, Avarayr Savaşı’nda, dinî inancı uğruna can verir. Bütün bunlar nedeniyle, Daron, zaman içinde, yalnızca Aziz Krikor’un havariliği ve çalışmalarının değil, onun ardından, Ermenilerin dili, yazısı ve inancı için bu bölgede verilen mücadelelerin de ortaya koyduğu gibi, Ermenistan’ın kutsal mekânlar coğrafyası içinde özel bir yer edinmiştir. Lusavoriç’in varlığıyla iz bıraktığı bölgelerden biri olan, Yukarı Ermenistan’daki Sebuh Dağı [Kara Dağ], onun inzivaya çekildiği ve öldüğü yerdir (bkz. no. 44-47).
Vue générale nord-ouest, avant 1892 (Pisson, 1892, 23 [gravure, par Scott] ; Le Miroir, 5 mars 1916).
Aşdişad’ın yıkılışının ardından, simgesel mirasını üç manastır devralıp sürdürmüştür: Lusavoriç’in, Aziz Hovhannes Mıgırdiç’in (Vaftizci Yahya) ve Aziz Athenogenes’in röliklerini bağışladığı iki manastırdan biri olan Surp Hovhannes Manastırı (bkz. no. 56), Ermeni Alfabesi’nin yaratıcılarına göndermeyle Surp Tarkmançats’a (Aziz Çevirmenler) ithaf edilmiş olan Surp Arakelots Manastırı (bkz. no. 54) ve bilhassa, Surp Garabed Manastırı. Kurulmuş olduğu noktanın eski bir yerleşim yeri olduğu konusunda kuşku bulunmayan Surp Garabed Manastırı, Aziz Krikor Lusavoriç’in döneminde, onun yoldaşları olan iki Rum münzevinin, Andonios ve Hronidis’in inziva mekânıydı. Ancak, geleneksel anlatıya göre, yeni ibadethanenin ilk yöneticisi, Klag adıyla tanınan Süryani Zenop’tu (Zenop’un kardeşi Ğazaros da, aynı yıllarda, Surp Arakelots Manastırı’nın başına geçmişti); bu nedenle, manastır, ‘Klagavank’ yani Klag’ın Manastırı olarak da bilinirdi. Üzerinde bulunduğu, Muş’un kuzeyinde yer alan Doğu Fırat Vadisi’nin kenarındaki İnnagyan (‘dokuz pınar’) Dağları’nın adıyla da anılırdı. Aziz Krikor’la doğrudan ilişkili olan bu manastır zamanla öyle büyük bir itibar kazanmıştır ki, 19. yüzyılda, her Vartavar (Tecelli) Yortusu’nda, Batı Ermenistan’ın, modern dönemdeki en büyük hac yeri haline gelmiş, kimi zaman çok uzak yerlerden inançlıları da kendine çekmiştir. Muş üzerinden gelen hacılar, genellikle, Garni [Ağaçlık] - Hacı Manug [Kumluca] - Avzağpür [Özdilek] - Kheybiyan [Yoncalıöz] - Meğdi [Yaygın] - Sordar [Yongalı] güzergâhını izler, Sergi [***] Dağı’ndan ilerleyip Neğpoğan [***] Geçidi’ni aşar, yaklaşık 2100 metre yüksekliğindeki Havadamk (‘iman’) Kayası’na tırmanır, manastırın görünmeye başladığı bu noktadan sonra, doğrudan, manastır duvarlarının güney kapısına ulaşırlardı. Birçok başka güzergâh da vardı.
7. yüzyılda yaşadığı varsayılan Başrahip Hovhannes Mamigonyan’ın kimliğine bürünmüş bir yazar tarafından 970 yılı civarında kaleme alınmış olan Badmutyun Darona (Daron Tarihi) adlı eser, bu manastırın erken dönem tarihine dair pek güvenilir bilgiler içermese de, başlangıçta basit bir martiryumdan ibaret olduğu kesin olarak bilinen bu ibadethanede, 7. yüzyılın ikinci çeyreğine kadar, Süryanice konuşan din görevlilerinin hizmet ettiğini ortaya koymaktadır. Söz konusu esere göre, Andonios ve Hronidis’in kalıntıları, Prens Muşeğ Mamigonyan’ın (ö. 604) ve akrabası Kayl Vahan’ın (ö. 606) döneminde İranlılar tarafından öldürülen yedi münzevinin kalıntıları ile bir aradadır. Hem Muşeğ hem de Kayl Vahan burada gömülüdür. Surp Garabed Manastırı’nın, daha 8. yüzyılda Daron Episkoposluğu’nun merkezi olduğu varsayılmaktadır; en azından, Aşdişad’ın Araplar tarafından yıkılışından itibaren bu konumda olduğu konusunda kuşku yoktur. Aynı zamanda bir bilim adamı olan ünlü prens Krikor Makistros Pahlavuni (ö. 1059), 1040’lı yıllarda, burada, manastırın başrahibi Sarkis’in de eğitim aldığı bir akademi kurmuştur. Ayrıca, bir ev ile, o zamanlar ahşap iskeletli bir yapı olan kilisenin ön kısmına bir narteks de inşa ettirmiştir. 1058 yılında manastır Selçukluların saldırısına uğramış ve yakılmıştır. Onları yengilgiye uğratan, Krikor Pahlavuni’nin damadı ve bölgenin hâkimi Tornig Mamigonyan’ın (ö. 1072) mezarı da burada bulunmaktadır.
Église Saint-Étienne : absidiole nord, 2014 (Coll. M. Gazarian).
Kubbeli bir sahın olarak inşa edilmiş olan Surp Garabed Martiryumu ya da Kilisesi’nin, manastırın en eski yapısı olduğu kesindir. Aziz Garabed ve Aziz Athenogenes’in rölikleri buraya yerleştirilmiş, bu iki aziz için sonraki bir tarihte mezarlar inşa edilmiştir. Daha kuzeyde bulunan Surp Asdvadzadzin Kilisesi’nin de çok eski olduğu düşünülmektedir. Doğrulanamamış olan bir iddiaya göre, kiliseyi, 7. yüzyılda yaşamış bir Ardzruni prensi olan Vart Badrig, kadınların Aziz Hovhannes Mıgırdiç’in mezarına yaklaşmasına ilişkin –Süryani rahiplerin koyduğu söylenen– yasağı deldiği için öldürülmüş olan karısının anısına yaptırmıştır. Bu iki kilisenin arasında yer alan, kasnaklı ve kubbeli bir yapı olan Surp Istepannos Nakhavıga (Protomartir, ilk şehit) Surp Istepannos Kilisesi’nin planı, 10. yüzyıl ile 12. yüzyıl arasındaki bir tarihte inşa edilmiş olduğuna işaret etmektedir. Bilinmeyen bir tarihte, bu yapılar topluluğunun güneyine, Andonios, Hronidis ve yedi münzevi için bir martiryum daha inşa edilmiştir. Manastır duvarlarının çevrelediği alana sonradan dahil edilen Surp Harutyun Şapeli’nin altında, Lusavoriç’in mağlup ettiği şeytanların hapsedilmiş olduğuna inanılıyordu.. Başrahipleri başepiskopos unvanı taşıyan Surp Garabed Manastırı, 13. ve 14. yüzyıllarda, bir skriptoryum ve tanınmış bir öğrenim merkeziydi. Şu dizelerin sahibi olan âlim ve şair Hovhannes Yerzıngatsi de (Erzincanlı Hovhannes, ö. 1293, bkz. no. 45) burada kalmıştır: “Cehennem’in kapıları parçalandı / Dokuz Pınar’ın çıktığı bu yerde al aşağı edildi / Şeytanların orduları def edildi / Melekler burada bizimle birlikte saf tuttu.” 1408 yılında Nıpırgerd’in [Mîyafarkîn, Silvan, Martiropolis] düşmesinin ardından, bu şehirde muhafaza edilen röliklerin önemli bir kısmı Surp Garabed Manastırı'na getirilmiş, diğer rölikler ise 1434 yılında yeniden kurulan Arğın [Arğana, Ergani] Partsrahayats Surp Asdvadzadzin Manastırı’na gitmiştir (bkz. no. 67).
Muş Surp Garabed Manastırı, Taronid’in de ötesinde, Garin’e [Erzurum] ve Yerzınga’ya [Erzincan] kadar uzanan, çok geniş bir etki alanına sahipti; Aziz Hovhannes Mıgırdiç, Lusavoriç, ya da onlarla özdeşleşmiş simgelerle doğrudan ya da dolaylı olarak ilişkili olma iddiası taşıyan birçok manastır, Surp Garabed Manastırı’nın etrafında bir ağ oluşturmuştu. Abrank Surp Tavit (bkz. no. 40), Kedahayats Surp Asdvadzadzin (bkz. no. 60) ve Kıği [Kiğı] Surp Garabed, bu ağda yer alan manastırlardandı. Muş Surp Garabet’in cemaatine mensup olduğu, 1442 ve 1450 tarihli iki ayrı belgeyle sabit olan, Kıği Surp Garabed Manastırı Başrahibi Melkiset’in görkemli khaçkarının da burada olduğu, 1460 tarihli bir belgeden anlaşılmaktadır. 1463’te Pağeş’te [Bitlis] şehit edilmiş olan Başrahip Hovhannes, söz konusu yıllarda, Surp Garabed ve Surp Istepannos kiliselerinin restorasyonunu başlatmıştır. Çalışmalar, 1481 yılında Surp Garabed, Surp Istepannos ve Surp Harutyun kiliselerinin kubbelerini yenileten Başrahip Mıgırdiç ve 16. yüzyılın başında bazı başka yerlerde de kendini göstermiş olan halefi, mimar keşiş Krikor Darontsi (Daronlu Krikor, ö. 1523-1524, bkz. no. 46 ve 56) tarafından devam ettirilmiştir. Krikor Darontsi, kiliselerin ve nartekslerinin döşemelerini, keşiş hücrelerinin yarısını ve vekilharç odasını yenilemiş ve hepsinden önemlisi, manastırın etrafına duvar inşa ettirmiş ya da eski duvarın yerine yeni bir duvar yaptırmıştır. Surp Garabed Kilisesi’nin güney duvarının bitişiğine, Surp Kevork’a ithaf edilen yeni bir kilise inşa ettiren de, bu episkoposlardan biri olabilir. Bu döneme, özellikle, müzehhip ve müstensih Mardiros ile, yakında bulunan Surp Arakelots Manastırı’na (bkz. no. 54) yerleşmeden önce, 1525 yılından önce ona katılan şair ve müstensih Garabed Pağişetsi’nin (Bitlisli Garabed) temsil ettiği, kesintisiz olarak sürdürülen yazı faaliyetleri de damga vurmuştur.
16. yüzyılda manastırların üzerindeki baskı giderek artsa da, Surp Garabet Manastırı açısından bir gerileme dönemi olmadığı görülmektedir. Başrahip II. Melkisetek (ö. 1563’ten önce), Arceşli [Erçiş] Hoca Budakh’ın yardımıyla, kilise olarak hizmet vermekte olan ve o zamanlar dört sütun üzerinde duran ana narteksi, sekiz sütun üzerinde duracak şekilde genişletmiştir.
Porte sculptée ayant probablement appartenu à l'église du Saint-Précurseur, datée de 1512 (Mutafian, 2012, II, fig. 212, coll. particulière).
değil sekiz serbest sütun üzerinde duran ana narteksi genişletmiştir. Manastırın ünü, Eçmiyadzin’e rakip olarak görülmesine neden olmuş ve IV. Sahak’ın (1624-1628), katolikos yardımcısı olarak göreve getirilmesi düşünülmüştür. Başrahip II. Aristakes, 1654 yılında, manastırın birçok kısmında tadilat çalışması başlatmış; Surp Garabed ve Surp Istepannos kiliselerinin kubbe kasnaklarını ve çatılarını kurşunla kaplatmış, manastır duvarlarını, çeşmeyi, ana kapı ile demirle güçlendirilmiş kapıları ve Yotın Khodacaragats (Yedi Münzevi) Kilisesi’ni yeniletmiştir. 18. yüzyılın başında, 1709 depreminden birkaç yıl önce manastıra gelen, Amirdol Okulu’ndan (bkz. no. 59) iki rahip (vartabed), Krikor Şığtayagir (sonraları Kudüs Patriği olan VII. 'Zincirli' Krikor, 1715-1749) ve Hovhannes Golod (1704’te başrahip, daha sonra İstanbul Patriği seçilen IX. Hovhannes, 1715-1741), depremin yarattığı hasarı gidermek üzere, aşamalı olarak ilerleyen tamirat çalışmaları yürütmüş ve ayrıca, narteksin ön tarafına bir çan kulesi inşa ettirmişlerdir. Muş Surp Garabed Manastırı’nın ünü sayesinde, İstanbul’daki en önemli Ermeni tüccar ve sarraflardan biri olan Amira Yağup Hovhannesyan’ın (ö. 1752) bu girişimi finanse etmesini sağlayabilmişlerdir; manastır kompleksinin restorasyonunu o tamamlamıştır. Aynı yüzyıl içinde, manastırın başrahiplerinden Apraham Keğetsi (Keğ’li Apraham, 1716-1730) ve Minas Agıntsi (Eğinli Minas, 1730-1749), sonraları, Eçmiyadzin’de, II. Apraham (1730-1734) ve I. Minas (1751-1753) olarak, Tüm Ermeniler Katolikosu unvanını da taşımışlardır.
18. yüzyılda, 1784 yılnda Surp Istepannos Kilisesi’nin kubbesinin yıkılmasına neden olan ikinci bir deprem daha yaşanır. Başrahip Asdvadzadur, söz konusu kubbeyi, yemekhaneyi, evleri, güney tarafındaki duvarı ve birçok kuleyi, depremi takip eden üç yıl içinde yeniden inşa ettirir; en önemlisi, ana narteksi, sekiz ek sütunla batı yönünde büyüterek ve daha önce inşa edilmiş olan çan kulesinin kaidesini de yapıya dahil ederek, bir kez daha genişletir. Aynı dönemde, ibadethaneler ve –manastırdaki en büyük kilise haline gelmiş olan– narteksin oluşturduğu blok içinde, görkemli bir yeni çan kulesi inşa edilir. Surp Garabed Manastırı, sonraki yüzyıl boyunca karanlık dönemlerden geçmiştir. Manastırın başrahibi Hagop, 1807 yılında, Yusuf Paşa tarafından Muş yolunda öldürtülür. Daha sonra, 27 Haziran 1827’de, manastır, silahlı Kürt çetelerinin saldırısına uğrar ve talan edilir. Çeteler, manastırın hazinesinin ve cemaate ait malların büyük kısmını çalar, sanat eserlerinin ve –aralarında, çok beğenilen, büyük bir Kıyamet Günü tasvirinin de bulunduğu– tabloların çoğunu tahrip eder ya da yanlarında götürür ve hepsinden önemlisi, çok sayıda eski el yazması eseri suya atarak, bazılarını da değirmende parçalayarak yok ederler. Binalar altı ay boş durduktan sonra, Başrahip Bedros Guravtsi (Guravlı [Şenobalı] Bedros) manastırı geri alır ve hasarı gidermek için, Aziz Hovhannes Mıgırdiç’in mezarının restorasyonundan başlayarak, tamirat işine girişir. Çalışmaların ardından, Surp Garabed Manastırı, 18. yüzyıl sonu - 19. yüzyıl başında olduğu gibi, Muş’u ve Garin’i [Erzurum] içine alan, tek bir epikosposluk bölgesinin merkezi haline gelir ve bu konumunu 1840’lı yıllara kadar muhafaza eder.
Vue du clocher et du bloc des églises après leur destruction par l'armée turque, 1916.
1866 yılında yaşanan depremde hasar gören ve 1877 yılında Kürtler tarafından bir kez daha yağmalanan manastırın cemaatinin, 1878 yılında, keşişler ve ruhban sınıfından olmayanlarla birlikte toplam 180 kişiden oluştuğu görülmektedir. Bu dönem ve sonrasında yönetime gelen başrahipler, bütün güçlüklere rağmen, manastırı yeniden canlandırmak için büyük çaba vermiştir. Bu girişimler kapsamında, iç kısımlara dekoratif unsurlar eklenmiş, sanat eserleri yapılmış, bir kütüphane yeniden oluşturulmuş, bir matbaa kurulmuş, bir okul inşa edilmiş, çeşitli yenileme çalışmaları yürütülmüştür (kısa bir süre sonra da, İstanbul Ermeni Patrikliği, yenileme işlerinin tamamı için genel bir program oluşturacaktır). Söz konusu çalışmalarla ilgili olarak; önce Varaka Surp Khaç Manastırı’nın (bkz. no. 1) başrahibi, sonra İstanbul Patriği (1869-1873), daha sonra ise Eçmiyadzin Katolikosu olan (1892-1907) ve orada Ardzvig Darono (Daron’un Kartalcığı) dergisini yayımlayan, halkın ‘babacığı’ (Hayrig) Rahip Mıgırdiç Khırimyan’ın (1862-1869); manastırı yağmalayan Kürt beylerinden, ganimet olarak götürdüklerinin bir kısmını geri alan Başepiskopos Mampre Mamigonyan’ın (1874-1882); son olarak da, Khırimyan’ın vekili, sonrasında ise başrahip olan, başarılı yönetici ve –manastırdan manastıra, kütüphaneden kütüphaneye yaptığı seyahatleri uzun uzadıya anlattığı ve bugün çoğu yok olmuş el yazması eserlerin kitabelerini ve kolofonlarını bir araya getirdiği– Toros Ağpar Hayasdani Camport (Toros Ağpar Ermenistan Yolcusu, İstanbul, 1879, 1884) adlı eserin ünlü yazarı Rahip Karekin Sırvantzdiyants’ın adları özellikle anılmalıdır. Muş Surp Garabed Manastırı’nın son başrahibi, 1915’te episkopos rütbesi verilen ve aynı yıl şehit edilen Vartan Hagopyan olmuştur. Manastır soykırımdan önce garnizona dönüştürülmüştü. Soykırım zamanında, manastırın etrafındaki dağların eteklerindeki köylerin nüfusunun bir kısmı, katliamdan kurtulmak için, yakındaki Sergi Dağı’nın yükseklerine ve çevredeki ormanlara kaçmıştır. 1916’da, Rus birlikleri Muş’a ulaştığında, Türk ordusu ve destek kuvvetleri, bu kutsal mekânın büyük kısmını çoktan yağmalamış ve yerle bir etmişti.
Surp Garabed Manastırı, Muş başepikoposluk yapılmadan önce, uzun bir süre, çevre bölgenin tamamını içine alan, kimi zaman Garin/Erzurum’a kadar uzanan bir yetki alanına sahipti. 1910 yılında, başepiskoposluğa bağlı 332 bölge ve 230 kilise bulunuyordu. Manastırın çok sayıda ekilebilir arazisi ve otlakları vardı. Gop [Bulanık] Surp Taniyel (bkz. no. 58) ve Madravank/Madnavank manastırları da Surp Garabed Manastırı’na bağlıydı. Madnavank, Muş’un kuzeyinde, Tsıkhdu [***] köyünün yakınlarında bulunuyordu; Derik’te [Dirik, Yücetepe], eski Aşdişad’ın yerine inşa edilmiş olan Surp Sahag Cenaze Şapeli (bkz. no. 57) bu manastıra bağlıydı. 1368 ile 1727 yılları arasında hazırlanmış 12 eski el yazması eserin yer aldığı bir koleksiyon, Birinci Dünya Savaşı’ndan önce, Surp Garabed Manastırı’nın kütüphanesinde yeniden oluşturulmuştu; biri 1324, diğeri 1593 tarihli olmak üzere, iki el yazması da Surp Taniyel Manastırı’nda muhafaza ediliyordu.
Surp Garabed Manastırı ya da Klagavank’ta şu yapılar bulunuyordu:
Églises, narthex et clocher : plan.
• 6. yüzyılın sonları - 7. yüzyılın başlarında restore edilmiş bir tapınağın yerine, 1058 yılından sonra inşa edilmiş, içten yaklaşık 10 metre uzunluğunda, tek sahınlı, kubbeli bir yapı olan Surp Garabed Martiryumu ya da Kilisesi (A). Yapının ilk halinde, apsisin iki yanında dar birer apsidiyol bulunuyordu. 1460’lı yıllarda, 1481’de, 1576’da, 1654’te ve 1709’da restore edilen kiliseye, kemerlerle ve piramit şeklinde bir tepelikle süslenmiş, sekiz kenarlı bir kubbe kasnağı eklenmiş, bu öğeler 1901-1902’de bir kez daha yenilenmiştir. Sahının batı kısmının kuzeybatı köşesinde Aziz Hovhannes Mıgırdiç’in (A1) röliklerinin muhafaza edildiği sandık ve mezarı bulunuyordu. 1830’lu yıllarda, mezarın üzerine, beyaz mermerden, halkalı sütunların üzerinde duran, iki katlı bir baldaken inşa edilmiştir. Yapının güneybatı köşesinde Aziz Athenogenes’in mezarı yer alıyordu. Koro platformunun ön cephesi, 1718 tarihli bir dizi khaçkarla süslenmiştir. Sunak, 1839 yılında, Vanlı iki kardeş Sarkis ve Nigoğos tarafından yapılmış, oyma işi, boyalı ve varaklı ahşap panellerle kaplanmıştır. Yıkımdan kurtarılan ve şu anda bir özel koleksiyonda bulunan, 1512 (ya da 1312) tarihli, oyma işi bir kapının Surp Garabed Kilisesi’nden geldiği, kuşkuya yer bırakmayacak şekilde bilinmektedir.
• 10. yüzyıl ile 12. yüzyıl arasında, yukarıdaki kilisenin kuzeyine, onunla tam olarak aynı hizada inşa edilmiş; bir kubbe kasnağı olan; doğu tarafından apsidiyollere açılan, kemerli, büyük yan nişlerin ve batı tarafındaki iki köşesinde yan odaların bulunduğu; içerden yaklaşık 10 x 10 metre ölçülerinde; kapalı haç planlı bir yapı olan Surp Istepannos Kilisesi (B). 1460’lı yıllarda ve 1481’de, Surp Garabed Kilisesi gibi bu yapı da restore edilmiş, 1654 yılında bir kez daha restorasyondan geçirilmiştir. Kiliseye, kehribar ve abanoz kakma işlemeli, 1526 tarihli bir kapıdan girilirdi. Sekiz kenarlı kubbe kasnağı ve takketonozu, 1784-1787 yılları arasında, Surp Garabed Kilisesi model alınarak restore edilmiş, 1901-1902’de ise yenilenmiştir. 1842 yılında, yukarıda sözü geçen Vanlı ahşap oyma ve doğrama ustaları, sunağı etkileyici ahşap panellerle kaplamıştır.
• Tek sahınlı, beşiktonozlu, çıkıntılı bir apsise sahip, yaklaşık 11 metre uzunluğunda, geleneksel anlatıya göre 7. yüzyılda inşa edilmiş bir yapı olan Surp Asdvadzadzin Kilisesi (C). Burada, kiliseyi inşa ettiren kişi olduğu düşünülen asilzade Vart Badrig’in oğlu Başrahip Istepannos’un mezarı (C1) ile, 11. ve 12. yüzyıllardan, iki filozof felsefeci keşişin anısına dikilmiş iki khaçkar bulunuyordu. Çok sonraları bu kiliseye bir narteks eklenmiş, iki yapı birlikte, doğu-batı ekseninde yaklaşık 18,5 metre uzunuluğunda bir blok oluşturmuştur. 1866 depreminin ardından, narteks yalnızca kaba bir tamirattan geçirilebilmiştir. Surp Asdvadzadzin Kilisesi (C), hac günlerinde, Süryani-Keldani ziyaretçilere tahsis edilirdi.
• Muhtemelen 17. yüzyılda, Surp Garabed Kilisesi’nin kuzey duvarının bitişiğine inşa edilmiş, tek sahınlı, beşiktonozlu, 18 metre uzunluğunda bir yapı olan Surp Kevork Kilisesi (D). Yapı, kuzey tarafından, Surp Garabed Kilisesi’nin güney duvarına, apsidiyollerinden biri de alınarak inşa edilmiş olan bir şapelle bağlantılıydı. 1844 yılında restore edilmiş, ancak 1866 depreminde oluşan çatlaklar nedeniyle, Birinci Dünya Savaşı’ndan önce sağlamlaştırılamamıştır. Kütüphane olarak kullanılıyordu.
• Narteks ya da ana kilise (E). Surp Hovhannes Mıgırdiç Martiryumu’nun ön tarafında bulunan, 11. yüzyılın ortalarında inşa edilmiş ya da restorasyondan geçirilmiş olan ilk narteksin yerine, Surp Garabed ve Surp Istepannos kiliselerinin de paylaştığı dört serbest sütunlu bir narteks yapılmış; bunlara 1560 yılında dört sütun, 1784-1789 yılları arasında ise sekiz serbest sütun daha eklenmiştir. Bu narteks, beş sahın ve beş açıklık oluşturan on altı adet yekpare sütunu ve on altı adet kemerli gömme ayağıyla, manastırın ana kilisesi olmuş, diğer kiliselerin hepsi ona bağlanmıştır. 16. yüzyıldan önce, buraya, Surp Istepannos Kilisesi’nin ilk halinin güneybatı tarafındaki odanın bulunduğu yere, Kutsal Haç’a ithaf edilmiş bir merkezî sunak yapılmış ve ardından, birinci ve beşinci sahınların uç kısımlarına birer sunak daha yerleştirilmiştir. Platform kısımında 18. yüzyılın başlarında yapılmış khaçkarların bulunduğu merkezî sunak, 1830’lu yıllarda, ressam Vanlı Mardiros tarafından resimler ve yaldız işleriyle süslenmiş bir baldakenle kaplanmıştı. Yavaş yavaş genişletilen bu narteks-kilise, saygı duyulan ve eskilikleriyle tanınan birçok anıtı içine almıştı. Bunlar arasında, yedinci yüzyılda yaşamış olan Muşeğ Mamigonyan (E1), Kayl Vahan (E2) (Lusavoriç Martiryumu’nun girişinde) ve oğlu Sımpad Mamigonyan’ın (E3) (Surp Istepannos Kilisesi’nin kapısında) mezarları; Tornig Mamigonyan’ın (E4) (ö. 1072) ve aynı aileden diğer prenslerin mezarları (E5); bazı keşişlerin mezarları bulunuyordu. Kilisenin yağmalanmasının ardından, merkezî sunağın yanına iki yeni ikona, karşısına ise, 1839 yılında yapılmış, yeni bir başrahiplik tahtı yerleştirilmiştir. 1860’lı yıllarda, Rahip Sırvantzdiyants, sütunları ve duvarları yeşil, kırmızı ve mavi renklere boyatıp süsletmiştir.1787 yılında inşa edilmiş, 1799’da ve ardından 1902’de, bir kez daha yenilenmiş, üzerinde çok sayıda oyma işi süslemenin bulunduğu, üç katlı, yuvarlak bir yapı olan bir çan kulesi. 18. yüzyılın başında inşa edilmiş olan bir başka çan kulesinin yerine yapılmıştır. Muş Surp Garabed Manastırı, meşhur çanları nedeniyle, Türkçede 'Çanlı (Çanglı, Çengilli) Kilise' adıyla anılmıştır.
• Çan kulesinin (F) önünde, metal çitlerle çevrili bir kilise avlusu.
• 16. yüzyılın başında inşa edilmiş ve sonraları tadilattan geçirilmiş, ana avluyu (khaçpag) çevreleyen, üzerinde kulelerin bulunduğu bir duvar. Duvarın önünde iki katlı ek binalar yer alıyordu: 1889 yılından yeniden inşa edilen episkoposluk binası, vekilharç odası, meskenler, ekmek fırını, yemekhane (H), değirmen, tahıl ambarı, kiler, odunluk, hamamlar, okullar (1850 ve 1876). 1825 yılında, kuzey duvarının bitişiğine, hac ziyaretine gelenler için evler yapılmıştır. Kiliselerin doğu ucunun arkasında başrahiplerin mezarları bulunuyordu; bunlar içinde, Episkopos Melkisetek’in (1460) büyük khaçkarı öne çıkıyordu.
• Güneybatıda kısmında yer alan; 15. yüzyılda yazılmış bir metinde, burada yapılan ilk restorasyon bağlamında adı geçen; 1880 yılı civarında, küçük, ahşap bir narteksin eklenmiş olduğu; daire şeklinde bir kubbe kasnağına ve koni şeklinde bir takketonoza sahip bir yapı olan Surp Harutyun Şapeli (G). Bu şapel, içinde bir çeşmenin de bulunduğu, uzun bir avluda yer alıyordu; kiliselerin avlusuna geçişi sağlayan, manastırın güney tarafındaki büyük kapı bu avluya açılırdı.
• Avluyu çevreleyen, 1864-1865’te inşa edilmiş ikinci bir duvar. Bu duvar, batıda, Surp Harutyun Şapeli’nin avlusu ile, kuzeyde, samanlık, ahırlar ve seyislerin evlerinin yan yana yer aldığı, yeni ve daha geniş bir avlunun sınırını oluşturuyordu. Avluda, Lusavoriç’in, 1654 yılında restore edilmiş olan, çifte kemerli, şifalı çeşmesi vardı.
Plan du monastère(d’après Astuacaturean).
Duvarların dışında ise şu yapılar bulunuyordu:
• Güney duvarının dışında, biri 12. ya da 13. yüzyılda yapılmış olan khaçkarların bulunduğu keşiş mezarlığı;
• Yine güney duvarının yakınında, Andonios ve Hronidis ile yedi münzevinin, 1654’te restore edilen cenaze şapeli
• Verin Kımpet (Yukarı Kümbet) adıyla bilinen, Karke Dağı’nın kuzeybatısındaki Gwars [***] köyünün yanında bulunan manastır arazilerinin ortasına kurulmuş, bir ağıl ve ahırlardan oluşan çiftlik.
• Manastır duvarının biraz aşağısında, Arevelatzor adıyla anılan düz kayalık çıkıntının üzerinde yer alan, 1775-1780 yılları arasında inşa edilmiş yüksek duvarlarla çevrili Yukarı Çiftlik (Verin Pagiah). Çiftlikte, mesnetler üzerine kurulmuş, 1905 yılında yenilenen, büyük bir sundurma; ahırlar; yağ değirmeni; konutlar; 18. yüzyıl sonu - 19. yüzyıl başında restore edilen Surp Sarkis Şapeli vardı.
• Havadamk Kayası’nın dibinde, güney tarafında, ormanın ortasında bulunan kayaya oyulmuş, inzivadaki keşişlerin kaldığı mağara evler.
• Manastırın güneydoğu tarafında, Meğdi ile Sordar arasındaki ovanın kenarında yer alan Aşağı Çiftlik (Nerkin Pagiah). Burada, mesnetler üzerine kurulmuş, 1902 yılında yenilenen, çok geniş bir ağıl; manastırdan ve Sahag [Ağartı] ve Pazu [Pazo, Bilek] köylerinden inen sularla beslenen, üçlü bir değirmen ve 1900'lü yılların başında restore edilen Surp Boğos Şapeli vardı.
1915 yılında Türk ordusu tarafından kısmen yıkılan Surp Garabed Manastırı’nın kalıntıları gaspedilmiş ve yapılar metruk kalmıştır. 1970’li yıllarda görünür durumda olan bu yapı kalıntıları, sistematik şekilde taş kaynağı olarak kulanılmıştır. Sonraki dönemde, yetkililer, birçok başka bölgeye olduğu gibi buraya da yerinden edilmiş toplulukları yerleştirmiştir; yeni sakinler, yapılardan artakalan molozları kullanarak, enkazın ortasına derme çatma evler inşa etmişlerdir. Bu müstesna yapı topluluğundan bugüne kalanlar, birkaç duvar ve tonoz parçasından ibarettir
Mrmrian, 1906, 9-10. Loussararian, 1912, passim. A.To, 1912, 113-115. Kossian, 1925-1926, I, 116-128. Oskian, 1953, 134-244. Chahnazarian, 1956, 25-27. Oskian, 1962, 173. Mouradian & Mardirossian, 1967, 106-107, 218-219. Thierry, 1983, 388-398. Decgants, 1985, 55-62. Der Garabédian, 2003, 19-60. Greenwood, 2014, 377-392.